Gezegenimizdeki ve ülkemizdeki iklim değişikliğinin artan etkilerini her geçen gün daha fazla hissettiğimiz bir dönemden geçmekteyiz. Yapılan araştırmalarda Karadeniz sahillerimizin ikliminin Akdeniz sahillerimiz gibi olacağı değerlendirilirken, özellikle Tekstil ve Hazır Giyim Sektörü’nün ihracatından önemli pay alan Avrupa Birliği’nin iklim açısından nötr hale getirilmesini amaçlayan Avrupa Komisyonu ise Yeşil Mutabakat (Green Deal) kapsamında yeni önlem ve düzenlemelere dair aksiyonlar almaya devam ediyor. 2025 yılında yürürlüğe girmesi beklenen önlem paketlerinden Eko Tasarım Direktifi’nin (Eco Design Directive – ESPR) ise ülkemiz sanayi üreticisini derinden etkileyeceği öngörülmektedir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) kapsamında alınacak bir dizi önlemden biri olan geçtiğimiz 5 Aralık 2023 tarihinde politik anlaşmanın sağlandığı Eko Tasarım Direktifi, ülkemiz Tekstil ve Hazır Giyim Sektörleri’ni derinden etkileyecek iki konuda düzenleme getirmektedir:
- Ürün performans ve bilgilendirme kriterleri,
- Dijital ürün pasaportu.
Direktifte ürün performans kriterlerinin içerisinde dayanıklılık, onarılabilirlik gibi kriterlerin yanında başta karbon ayak izi olmak üzere diğer çevresel ayak izleri de yer almaktadır. Dijital ürün pasaportu uygulaması ile de Avrupa Komisyonu, ürünlerin tüm yaşam döngüsünü kapsayan dijital bir veri tabanı oluşturmayı planlamaktadır. Şeffaflığı artıracak olan dijital ürün pasaportu; kullanım talimatı gibi bilgilerin yanında, bir ürünün üretiminden kullanımına ve bertaraf edilinceye kadar bütün aşamalarında tüketilen kaynaklar, oluşan atıklar ve çevresel ayak izi gibi bilgileri de içerecektir. Dijital pasaportta yer alan QR ve RFOD etiketleri ile değer zincirindeki bütün paydaşların bu bilgilere açık ve şeffaf bir şekilde ulaşabilmeleri planlanmaktadır.
Akdeniz Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (AHKİB), Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (UHKİB), Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB), Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) tarafından hazırlanan “İstanbul Türk Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü Sürdürülebilirlik Stratejisi ve Eylem Planı” projesi kapsamında elde edilen sonuçlara göre tekstil ve konfeksiyon işletmelerinin %54,1’i OEKO-TEX, %45,9 BCI etiketlerine sahip olduğu görülürken, Karbon Ayak İzi, Su Ayak İzi ve Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (YDD) konusunda çok azının aksiyon aldığı görülmüştür. Şirketlerin %9’unun karbon salımlarının azaltılmasına yönelik projeleri varken, sadece %5’i ürün yaşam döngüsüne yönelik projeler geliştirmektedir.
Tekstil ve Hazır Giyim Sektörü’nün iklim değişikliği konusunda yeni gelişmelere uygun adımlar atması, sektörün sürdürülebilirliği açısından son derece önemlidir. Direktiften negatif etkilenmemek ve hazırlıksız yakalanmamak için tekstil ve konfeksiyon kuruluşlarının bir an önce; Karbon-Su Ayak İzi çalışmaları, özellikle de LCA olarak da bilenen Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (YDD) çalışmaları yaparak sektörde rakiplerine göre hangi konumda olduklarını belirlemesi, Avrupa Birliği pazarına yönelik eko-tasarım projelerine başlaması gerekmektedir.
Firmaların Karbon-Su Ayak İzi Hesaplamaları, Ürün/Proses Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (YDD), Sürdürülebilirlik Raporlamaları vb. sürdürülebilirlik çalışmalarını sadece dışarıdan alınacak bir hizmet olarak değil; tedarik zincirlerinin, üretim aşamalarının ve üretim sonrası süreçlerin yönetişimini de içerecek şekilde satın almadan üretime, AR-GE ve ÜR-GE’ye kadar bütün üretim aşamalarının bir operasyonu olarak görmesi önem arz etmektedir. Sürdürülebilirlik hesaplamalarında ve YDD çalışmalarında hangi parametrelerin takip edildiği, hangi hesaplamaların yapıldığı, tedarik zincirinin çevresel sürdürülebilirliğinin takibi firmanın uyumlanması gereken süreçler olduğundan beklendiğinden uzun zaman almaktadır. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik hesaplama, raporlama, strateji oluşturma çalışmalarına karbon vergisi zorunlu olmadan başlayan kuruluşlar pazara giriş avantajına sahip olurken, müşteri talebine ve yasal zorunluluklara istinaden hızlıca sürece dahil olmayı planlayan kuruluşlar bu rekabette geride kalacaklardır. Üretim yönetiminde metrikleri takip edemeyen, kara düzen çalışan şirketler ise bu sürece adapte olamayarak oyun dışı kalacaklardır.
AYM çerçevesinde yürürlüğe girecek direktif ve uygulamalarının, özellikle Türkiye gibi ihracatının önemli bir kısmını Avrupa Birliği ülkelerine yapan ülkelerinin ekonomilerinde ciddi dönüşüm yapacağı açıktır. Bu süreçlere en hızlı adapte olan kuruluşlar rekabette bir adım öne geçecek, uyum sağlayamayan kuruluşlar ise oyun dışında kalabilecektir. Daha sürdürülebilir ve standardı yüksek ürünler geliştiren şirketler pastadan daha büyük pay alırken, bu alanda daha başarısız olan şirketlerin pastadan aldığı pay azalacak, pastadan daha büyük pay almak isteyen şirketler ise yeni iş modelleri geliştirerek rekabeti başka bir boyuta taşıyacaktır.